Çevre ve İklim Politikaları: Türkiye Dönüşümün Neresinde?
Çevre ve İklim Politikaları: Türkiye Dönüşümün Neresinde?
Türk Hükümeti, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı açıklamada, uzun zaman önce, 22 Nisan 2016'da imzaladığı Paris İklim Anlaşması'nı ["Paris Anlaşması" veya "Anlaşma"], parlamento onayına sunacağına dair önceden sinyaller vermişti. Bu açıklamanın ardından Anlaşma, 7 Ekim 2021 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Paris Anlaşması'nın Onaylanmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe girdi.
Paris Anlaşması Neleri Düzenliyor?
Paris Anlaşması, Aralık 2015'te Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı (COP21) bünyesinde bir araya gelen 196 ülke tarafından hazırlanan ve imzacı ülkeler için iklim değişikliği konusunda yasal olarak bağlayıcı düzenlemeler getiren uluslararası bir anlaşmadır. Anlaşmanın amacı, hızla kötüleşen iklim kriziyle mücadele etmek ve felaketi önlemek için kümülatif olarak belirlenen koşullara uyumu sağlamaktır. Buna göre, küresel ısınmanın sanayileşme öncesi seviyelere kıyasla 2°C ile sınırlanması, tercihen 1,5°C ile sınırlanması hedeflenmektedir. Bu hedefe ulaşmanın en etkili yolu, emisyonların azaltılması olarak belirtilmiştir.
Paris Anlaşması, tüm ulusları tek bir hedef (iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve onun etkilerine uyum sağlamak) etrafında bir araya getiren ilk bağlayıcı çok taraflı anlaşma olması bakımından bir dönüm noktası olarak kabul edilir.
İklim değişikliğine uyumu iyileştirmek ve yenilenebilir enerjiye geçişi desteklemek, ayrıca insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını doğanın doğal olarak soğurabileceği bir seviyeye düşürmek ve bunun sonucunda gıda üretimini tehdit etmemesini sağlamak amacıyla gelişmiş ülkelerde gelişmekte olan ülkelere finansal destek sağlamak, Paris Anlaşması'nın öne çıkan hedeflerindendir.
Taraflar, emisyonlarını azaltma konusunda taahhütlerini gönüllü bir temelde nasıl ve ne zaman vereceklerini kendileri belirler. Bu kapsamda, emisyonları azaltma taahhütleri dört ana gruba ayrılmıştır: (i) Mutlak Azalma, (ii) Tavan Emisyon Yılı, (iii) Referans Senaryodan Azaltma ve (iv) Emisyon Yoğunluğu Hedefi.
Paris Anlaşması Türkiye için Ne Anlama Geliyor?
Türkiye, Anlaşma kapsamında "Referans Senaryodan Azaltma" taahhüdünde bulunan ülkelerdendir. Buna göre, Paris Anlaşması'nın uygulanması ile, mevcut politikalar uygulanmaya devam ederse atmosfere salınacak sera gazı miktarı referans senaryo olarak kabul edilmeli ve emisyonlar bu seviyenin altına düşürülmelidir. Dolayısıyla, endüstriyel sektörde enerji dönüşümü yapılması ve uzun vadeli emisyon azaltma politikalarının belirlenmesi Türkiye için hayati önem taşımaktadır.
Ayrıca, Paris Anlaşması’nın gerektirdiği uyum politikaları izlendiği takdirde, temiz kaynaklardan üretim yapılması gerektiği için Avrupa Birliği'ne [“AB”] ihracat da tehlikeye girmeyecektir. Bu durum, AB tarafından başlatılan ve aynı zamanda yeşil Pazar olarak da adlandırılan dönüşüme katılmak için gereklidir.
Türkiye'nin Paris Anlaşması Kapsamındaki Yükümlülükleri Neler?
Her şeyden önce, Paris Anlaşması’nın tamamen gönüllülük esasına dayandığını belirtilmelidir. Eş deyişle, sözleşmeye taraf olan ülkeler, sözleşme hedeflerine ulaşmak için kendi katkı hedeflerini belirlerler. Bu bağlamda, Paris Anlaşması halihazırda tarafları daha hırslı hedefler belirlemeye teşvik eden hükümler içerdiği için Madde 27 imzacı devletlerin Anlaşmaya herhangi bir çekince koymasını yasaklar.
Öte yandan, Türkiye Anlaşmayı "eşitlik, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve ilgili kapasiteler temelinde, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı'nda kabul edilen kararları anımsayarak ve ulusal olarak belirlenen katkı beyanları çerçevesinde, Anlaşma ve mekanizmalarının bir gelişmekte olan ülke olarak ekonomik ve sosyal gelişme hakkına zarar vermemesi kaydıyla" ifadesini şerh düşerek onaylamıştır. Beyanda belirtilen kavramlar, esasen Anlaşmanın giriş bölümü ve çeşitli maddelerinde zaten belirlenen prensiplerin tekrarıdır ve bu nedenle beyanın pratik bir değeri yoktur. Bununla birlikte Anlaşmanın "gelişmekte olan bir ülke" olarak imzalanmasına yapılan vurgu, Türkiye'nin Paris Anlaşması'nı uygulama konusundaki hırs ve kararlılık beklentilerinin çok yüksek olmaması gerektiği şeklinde yorumlanabilir.
COP27'nin ardından Türkiye, Paris Anlaşması'nın 4. maddesinin 12. fıkrası uyarınca, 13 Nisan 2023'te ilk güncellenmiş Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkısını (NDC) sunmuş ve "2030 yılına kadar (2030 yılında 695 Mt CO2 eq) sera gazı emisyonlarını, Her Zamanki İşleyiş (BAU) senaryosuna göre %41 oranında azaltma ve 2053 yılına kadar net sıfır hedefi belirleme" taahhüdünde bulunmuştur. 2012 yılı baz alınarak hazırlanan ilk NDC'sinde (aynı zamanda INDC) belirtilen BAU senaryosuna kıyasla bu hedefi doğrulamıştır.
Anlaşma çerçevesinde ulusal katkı hedeflerine ulaşmak için öncelikle endüstriyel sektörde bir enerji dönüşümü ve uzun vadeli emisyon azaltma önlemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, Paris Anlaşması'nın Parlamentoya onay için sunulmasının ardından, Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği [TÜSİAD] kamu ve özel sektörlerin Paris Anlaşması tarafından getirilen dönüşüm için birlikte çalışması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, İstanbul Sanayi Odası'nın web sitesinde endüstriyel sektörde yeşil dönüşüm kapsamında yürütülen faaliyetlerin düzenli olarak kamuoyu ile paylaşıldığı bir 'yeşil bülten' başlatılmıştır.
Bunlara ek olarak, Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Paris Anlaşması'nın onaylanmasının aynı zamanda dijital dönüşümü de beraberinde getirdiği yönünde açıklamalar yapılmıştır. Dolayısıyla Paris Anlaşması, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve dijital dönüşümün eş zamanlı olarak yürütülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bakanlık, e-Devlet, yapay zeka ve siber güvenlik faaliyet alanlarını kuşatan Dijital Dönüşüm Ofisi kurulduğunu duyurmuştur.
Yine de Anlaşmanın gerekliliklerine yalnızca çevresel bir açıdan yaklaşılmamalıdır. Anlaşmanın 7. maddesine göre: "Taraflar, uygun olan şekilde, uyum konusunu ilgili sosyo-ekonomik politikalar ile çevre politikaları ve eylemlerine entegre etmek amacıyla, hassas grupları, toplulukları ve ekosistemleri göz önünde bulundurarak uyum eyleminin ülkeye özel, toplumsal cinsiyete duyarlı, katılımcı ve tamamen şeffaf bir yaklaşım takip etmesi, mevcut en iyi bilim ve uygun durumlarda geleneksel bilgiye, yerli halkın bilgisine ve yerel bilgi sistemlerine dayanması gerektiğini kabul eder.
Türkiye’nin Yeşil Mutabakata Uyum Açısından Durumu
AB Paris İklim Anlaşması hedeflerini bir adım öteye taşıyarak, 2019 Kasım'ında Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı yayımlamış ve sera gazı emisyonları, küresel ısınma ve iklim değişikliği konularında izlenecek yöntemi somutlaştırmıştır. Söz konusu mutabakat, yeni kurulan yeşil pazarı korumak amacıyla ithalata ilişkin finansal ve vergi düzenlemeler getirdiğinden, AB ile ekonomik ve coğrafi etkileşimi olan tüm ülkeler için ayrıca önem arz etmektedir. Anlaşma genel olarak, 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını net sıfıra indirmeyi ve 1990 seviyelerine kıyasla 2030 yılına kadar net sera gazı emisyonlarını %55 oranında azaltmayı hedeflemektedir.
2021 yılında mutabakatın onaylanmasından hemen önce, Türkiye Ticaret Bakanlığı tarafından Avrupa Yeşil Mutabakatı ile uyumun sağlanması için geliştirilen Yeşil Mutabakat Eylem Planı yayınlanmıştır. Eylem planı, Türkiye'nin kalkınma planıyla uyumlu olarak sürdürülebilir ve yeşil bir ekonomiye geçiş sağlayacak dönüşümün nasıl gerçekleştirileceğini -kapsam, hedefler ve takvim- olmak üzere üç ana başlık altında açıklamaktadır. İlgili yılda kaydedilen ilerlemeyi gösteren yıllık faaliyet raporu da Ticaret Bakanlığı tarafından yayımlanmaktadır.
2022 Yıllık Raporunda, Yeşil Mutabakatta belirlenen hedeflere ulaşmada önemli bir strateji olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması [“SKDM”] uyumuna da geniş yer verilmiş, SKDM nedeniyle rekabet kayıplarının önlenmesi için yapılan çalışmalar detaylandırılmıştır. Türkiye'nin bu konuda ne ölçüde başarılı olacağı, AB Parlamentosu tarafından SKDM'nin kabul edilmesi(Mayıs 2023) ve SKDM geçiş döneminin başlamasının ardından (Ekim 2023) daha net görülecektir.
Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalara göre, çelik endüstrisi SKDM kapsamında en çok etkilenecek sanayi alanlarının başında gelmekte olup Avrupa'da temiz kaynaklardan çelik üretimi yönünde bir değişim çoktan başlamıştır. Bu kapsamda çelik ve alüminyum gibi endüstrilere temiz enerji üretimine geçiş konusunda öncelik verilmesi önerilse de yeşil dönüşümün er ya da geç çimento, elektrik ve tekstil gibi endüstrilere de etki etmeye başlayacağı öngörülmektedir.
Aynı zamanda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Emisyon Ticareti Sisteminin [“ETS”] altyapısı geliştirilmeye başlanmıştır ve ETS kapsamındaki sektörlerdeki emisyonların 2030 yılında 2005'e kıyasla %62 azaltılması hedeflenmektedir. SKDM vergisi, gerekli uyum sağlanamazsa 2026'da yürürlüğe girecek vergi yükümlülüğü Türkiye için önemli bir yük oluşturabileceği için gündemdeki en kritik konulardan birisi olarak değerlendirilmektedir.
Son olarak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu [“BDDK”] tarafından da sürdürülebilir finansın geliştirilmesi için çalışmalar yürütmeye başlanmıştır. Gündemdeki konular arasında bankalar için bir “Çevresel, Sosyal ve Yönetişim” [ESG] rehberinin yayımlanması, finansal ürün ve hizmetler için çevresel etiketleme uygulamasının desteklenmesi, uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi [Finansal Sistemin Yeşillendirilmesi Ağına Katılım] ve sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş kapsamında “Ulusal Yeşil Taksonomi” çalışmalarına aktif katılım sağlanması yer almaktadır. Bu bağlamda, BDDK 27 Aralık 2021'de kamuoyu ile 4 yıllık planı (2022-2025) ortaya koyan Sürdürülebilir Bankacılık Strateji Belgesini paylaştı, ardından 24 Şubat 2022'de Türk Sermaye Piyasası Kurulu tarafından Yeşil Borçlanma Aracı, Sürdürülebilir Borçlanma Aracı, Yeşil Kiralama Sertifikası, Sürdürülebilir Kiralama Sertifikası Kılavuzu yayımlanmıştır.