Anayasa Mahkemesi’nden Hükmün Açıklanmasını Geri Bırakılması Kurumunun İptaline İlişkin Önemli Karar
Anayasa Mahkemesi’nden Hükmün Açıklanmasını Geri Bırakılması Kurumunun İptaline İlişkin Önemli Karar
Anayasa Mahkemesi [“AYM”] 01.08.2023 tarihli ve 32266 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 01.06.2023 tarih ve 2022/120 E. 2023/107 K. sayılı kararı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun [“CMK”] 231. maddesinin 5 ila 14. fıkralarında düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması [“HAGB”] kurumuna ilişkin hükümlerin iptaline karar vermiştir.
İptal konusu hüküm, Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından “kasten yaralama” ve “görevi yaptırmamak için direnme” suçlarından açılan ceza davası kapsamında, HAGB kararı verilmesinin mağdurlar açısından yeterli giderim sağlamadığı, faillerin cezadan muaf tutulmasına yol açtığı ve devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma yükümlüğünü yerine getiremediği gerekçeleriyle HAGB’ye ilişkin hükmün Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatine varılması üzerine somut norm denetimi yapması için başvurulması ile AYM önüne gelmiştir.
AYM, esas olarak HAGB kurumunun sanığın “peşinen” istinaf kanun yolundan feragat etmesine yol açtığından adil yargılanma hakkını ihlal ettiği, mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlamadığı, HAGB kararının cezasızlık sonucu doğurduğu, dolayısıyla suç teşkil eden fiillerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etki doğurmadığı; bunun yanında HAGB kurumunun şu anki haliyle kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önlemede yetersiz kaldığı gerekçeleriyle HAGB kurumunu düzenleyen CMK md.231 f.5 birinci cümlesinin ve uygulama imkânı kalmayan diğer hükümlerinin iptaline hükmetmiştir.
İptal kararı 1 Ağustos 2024’te yürürlüğe girecek ve bu tarihten itibaren ileriye yönelik olarak HAGB kurumu ceza hukuku sistemimizden kalkacak. Bu tarihe kadar ise HAGB düzenlemesi yürürlükte kalacak ve uygulamasına devam edilecek.
Ceza Yargılamasında HAGB Kurumu
CMK 231. maddesi 5 ila 14. fıkraları arasında düzenlenmiş olan HAGB, ceza yargılaması sonucunda verilecek mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının belirli şartlara bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Söz konusu şartların gerçekleşmesi halinde HAGB kararı verilmesi ile mahkûmiyet kararı sanık hakkında sonuç doğurmaz.
HAGB kararı verilebilmesi için; (i.) sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılamanın tamamlanması sonucunda hükmedilecek cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olduğunun saptanması, (ii.) sanığın daha önce kasıtlı suçtan mahkumiyeti bulunmaması ve (iii.) suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi; bunların yanında ayrıca (iv.) mahkemenin sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varması gerekir. Bunlara ilave olarak (v.) sanığın, hakkında HAGB uygulanmasını kabul etmiş olması da aranmaktadır. Sanığa hakkında HAGB uygulanmasını kabul edip etmediği hüküm aşamasından önce, yargılama aşamasında sorulmalıdır.
Sanık hakkında verilen HAGB kararları adli sicile kaydedilmemekte, mahsus sicilde kaydı tutulmaktadır. Bu kayıtlara ancak cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak istenmesi halinde erişilebilmektedir.
HAGB kararı verilmesi durumunda sanık beş yıl süreyle denetime tabi tutulur. Denetim süresinde kasten yeni bir suç işlemediği ve yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde sanık hakkında açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi kararı verilir. Sanık tarafından denetim süresinde kasten bir suç işlenmesi veya anılan yükümlülüklere aykırı davranılması halinde ise mahkeme tarafından sanık hakkında verilen ceza hükmü açıklanır ve infaz edilir.
Anayasa Mahkemesi’nin Değerlendirmesi
AYM kararında, HAGB müessesinin iptaline ilişkin özetle aşağıdaki gerekçelendirme ve değerlendirmelerde bulunmuştur:
- Kanun yolları yönünden: AYM öncelikle, daha önce iptaline karar vermiş olduğu HAGB kararına karşı itiraz kanun yolunu düzenleyen CMK md.231 f.12 hükmünü ele almıştır. Bu kapsamda esasen istinaf kanun yoluna tabi olan bir yargılamanın HAGB kararı verilmesi üzerine itiraz yoluna tabi hale geldiği, bu bağlamda sanığın henüz yargılamanın başında hakkında HAGB kararı verilmesini kabul edip etmeme konusunda karar vermesinin istenilmesinin sanık üzerinde haksız bir baskı oluşturacağı ve sanığa aşırı bir külfet yüklediği; bu şekilde sanığın HAGB uygulanmasını kabul ederek hükmün kurulmasından önceki bir aşamada “peşinen” istinaf kanun yolundan feragat etmesine yol açan bu iradesinin anayasal geçerlilik koşullarını sağlamadığı vurgulanmıştır. Bundan hareketle AYM, sanığın geçerli bir feragat iradesi olmaksızın istinaf yolundan mahrum bırakılmasının hükmün denetlenmesini talep etme hakkı ile mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden bahisle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. AYM bu noktada sanığa HAGB’yi kabul edip etmediğinin ne zaman sorulacağına ilişkin bir düzenlemenin de bulunmadığının ve sanığa bu sorunun mahkûmiyet hükmünün ardından sorulmasına ilişkin bir güvencenin bulunmamasının kanunilik ilkesine aykırı olduğunun da altını çizmiştir.
- Müsadere kararları yönünden: AYM, HAGB kurumunun müsadere işlemleri yönünden içerdiği eksiklikleri de ele almıştır. Ceza yargılaması sonunda mülkiyetin kamuya geçirilmesi sonucunu doğuran müsadere kararı, kişilerin Anayasa md.35 hükmü altında korunan mülkiyet hakkına sınırlama getirmekte olup, böyle bir sınırlamanın mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin gerekliliklere uygun olması ve yeterli güvenceleri içermesi gerekmektedir. AYM bu noktada, müsadere kararının HAGB kararı verildiği hallerde hangi aşamada infaz edileceğine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığından ve HAGB kararı verildiği durumda hükmedilen müsadere kararı ile mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın hukuka uygunluğunun istinaf yoluyla değerlendirilemeyeceğinden bahisle kuralın maliklere aşırı bir külfet yüklediği ve yeterli güvenceleri sağlamadığı için HAGB kurumunun müsadere yönünden Anayasa’ya aykırı olduğunu tespit etmiştir.
- Devletin bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma yükümlülüğü yönünden: Ayrıca AYM, devletin Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme ve bireylerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmama ve bu zararlardan bireyleri koruma yükümlülüklerini hatırlatmış, bu bağlamda devletin makul tedbirleri almaması durumunda Anayasa md.17 f.3 anlamında sorumluluğunun ortaya çıkacağını vurgulamıştır. Nitekim fiile orantılı ceza verilmesi ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmasının da bu yükümlülük kapsamında olduğunu belirten AYM, işlenen suç ile verilen ceza arasında orantısızlık olması veya hiç ceza verilmemesinin bu tür fiillerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etki doğuramayacağını ve cezasızlık durumu oluşacağını ifade etmiştir. Kararda, HAGB kurumunun sanığın infaz edilebilir bir ceza almaması sonucunu doğurduğu, bunun yanında mağdurun HAGB uygulamasına muvafakatinin ve mağdur bakımından manevi bir telafi sağlanmasının aranmadığı, bu nedenlerle HAGB uygulamasının mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlamadığı değerlendirilmiştir.
- Kamu görevlilerinin suç teşkil eden eylemleri bakımından: AYM son olarak kamu görevlilerinin suç teşkil eden eylemleri bakımından HAGB kurumunu incelemiş ve kamu görevlilerinin özellikle Anayasa’nın 17. maddesi uyarınca işkence, eziyet veya kötü muamele teşkil eden eylemleri bakımından cezasızlık hali doğuran HAGB düzenlemesinin devletin faillere fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi ve mağdurlar açısından uygun giderimin sağlanması yükümlülüklerine aykırılık teşkil ettiğini değerlendirmiştir.
Sonuç olarak AYM, HAGB kurumunun şu anki haliyle kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önlemede yetersiz kaldığını ve başta ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler üzerinde caydırıcı etki doğurduğundan da bahisle HAGB kurumunu düzenleyen CMK md.231 f.5’in birinci cümlesinin ve uygulama imkânı kalmayan diğer hükümlerinin de iptaline hükmetmiştir.
Değerlendirme
İlk olarak Anglo-Sakson hukuk sisteminde uygulanmaya başlanan HAGB kurumu, Türk ceza hukuku sistemine ilk kez 2005 yılında girmiş ve bu tarihten itibaren birçok HAGB kararı verilmiştir. Ceza adaleti bakımından HAGB kurumunun temel hedefi, sanığın ıslah edilmesi ve yeniden topluma kazandırılması olarak gösterilmektedir. Hal böyle olmakla beraber uygulamada HAGB uygulaması ile ilgili birçok sorun ortaya çıkmıştır.
Sanıklar bakımından HAGB kurumu, yargılamanın başında HAGB uygulanmasını kabul edip etmeme konusunda karar verilmeye zorlanmaları ve bu şekilde istinaf kanun yolundan henüz yargılamanın başında feragat etme durumunda bırakılmaları nedeniyle adil yargılanma hakkını ihlal ettiği için eleştirilmiştir.
Bunun yanında HAGB kurumunun toplumda ceza adaleti ve sisteme duyulan güven bakımından yarattığı genel kanıya da değinilmelidir. Uygulamada mahkemelerce sanığın daha önce kasıtlı bir suç işlemediği hallerde kanunda hükmedilecek ceza alt sınırı daha yüksek olsa dahi HAGB verilebilmesi için iyi hal indirimi yapıldığı ve HAGB kararı verildiği görülmektedir. Bu da toplumda birtakım suçların cezasız kalacağı algısını yaratmakta ve toplumun adalet sistemine güvenini zedelemektedir. Bu durum suça eğilimli kişiler bakımından da cezanın caydırıcılığı fonksiyonunun önlenmesine yol açmaktadır. Ayrıca HAGB kurumunun varlığı dolayısıyla mahkemelerce yeterince inceleme yapılmaksızın hüküm tesis edileceğine dair bir kanaat ortaya çıkmaktadır.
AYM kararında da bu hususlara değinilmiş ve HAGB kurumunun mevcut haliyle sanık ve mağdurlar yönünden eksiklikleri vurgulanarak HAGB kurumuna ilişkin düzenlemenin Anayasa’nın 13., 17., 35., ve 36. maddelerine aykırı olduğundan iptaline karar verilmiştir. Bu çerçevede AYM, özellikle HAGB kurumunun sanık bakımından adil yargılanma hakkına sınırlama getirdiğini, fiilen cezasızlık hali oluşturduğundan ceza adaleti bakımından cezanın amaçlarından caydırıcılığı, yani genel önleme fonksiyonunu yerine getirmesine engel olduğunu ve mağdurun HAGB kararına muvafakati aranmadığından mağdurun etkili ve yeterli bir giderime kavuşmasını sağlayamadığını değerlendirmiştir. Bu husustaki değerlendirmeler doktrinde de dile getirilmiş olup, ceza yargılaması sistemimizde HAGB düzenlemesinin eksikliklerini ortaya koymaktadır.
İptal kararının 1 Ağustos 2024’te yürürlüğe girmesiyle beraber HAGB kurumu hukuk sistemimizden kalkacaktır. HAGB kurumunun hukuk sistemimizden çıkacağı bu tarihe kadar yasa koyucu tarafından yeni bir düzenleme yapılması durumu ortaya çıkabilir. Bu takdirde HAGB kurumunun AYM kararında değinilen eksikliklerinin tamamlanması; özellikle sanığın HAGB’yi kabul edip etmediğinin ne zaman sorulacağı konusundaki belirsizliğin ve öngörülemezliğin giderilmesi, mağdur bakımından yeterli ve etkili bir giderim sağlanması, failin kamu görevlileri olduğu hallerde özellikle işkence veya kötü muamele suçları bakımından HAGB uygulamasının sınırlandırılması gibi değişikliklerle tekrardan ceza muhakemesi sistemine alınması söz konusu olabilir. Bunun yanında öğretide HAGB yerine “hükmün ertelenmesi”, “yargılamanın ertelenmesi” veya “cezanın ertelenmesi” gibi alternatif kurumların getirilmesi de savunulmaktadır.